iç detay/: o arayış gelip buldu beni. düşmüş bir tetik gibi
bekliyordum bunu. gelip bulacaktı beni ve benim ondan
kurtuluşum olmayacaktı; bir heves gibi, gibi..
uykudan uyanmış, sarsaklığın geçmesini bekliyor; sabahın,
kendini bende hissetmesini değil, ellerimin, sabahın
balkonundaki kuşlara değmesini istiyor..
dış detay/: siz zaten ölü bir insan olarak doğdunuz, bunu
anlıyorum. konukluğun dünya halinden geliyordunuz, kollarınız
taşırken o silahları, ayaklarınız ah etmiyordu; üstelik işkence
görmüş bir haliniz de vardı, bunu, kollarınızdaki yanıklardan
ve sigara izlerinden ve gözlerinizdeki o anlamdan çıkardım..
dağdaydım biraz önce; silahı koynunda bir rüya, gözleriyle
tepedeki heligopter’i süzüyordu, gördü onu gördüğümü ki o
şaşırmadan yoluma devam etmem gerektiğini..
.. çıktım ormandan; ben dağdan iniyordum, siz oraya
çıkıyordunuz. devam ederken, alnında yıldızlı bir kızıllık ile
sizi bekleyen diğerlerine de rastladım..bana bakmayın efendim
ben, sizin bavulunuzdakiler kadar bile değilim.hem insan onca
silahı, fermuarı bozuk bir bavulda mı taşır böyle; ya siz yalnız
değilsiniz ya da bu yüzden bir kez daha işkence görmeye ahh
etmeyeceksiniz..
iç detay/:gıdığındaki kuşlar sanki sabah sarsaklığı..
geceyi yakmakla da dinmiyor arzu, hep çağrılmaktan..
saçların bak, sanki atlı bir rüzgâr gibi uzamış işte, uzanmışsın..
ama, gözlerini gözlerimden çekip bir eşyaya yerleştirmişsin,
bense ne çok istiyorum gölgene uzanmayı bak, ne çok..
ben bir hayalim, geçip giden, bak; mayısın yirmisi,
bir yalnızlık sokağı bueası, fark edilişe uzanan
gölgeye sızan bir sabırla bekliyor sanki haziranı
uzanıp izliyorum; bak, geçip gidiyorsun, mayısın yirmisi..
dış detay/: efendim söyleyeyim, biz acılar böyleyiz işte..
mezarlık otları gibi besleniyoruz, oradaki ağaçlar gibi,
büyüyoruz..toprak, ölenin hafızasından ibaret değil
ama, bizi kendine çağırıyor, tanıklığa..
toprak hafızalı çocuklar oradan doğuyorlar bahtlarına.
sonrası, büyüyen ağaçlar meselesi..çocukken mesela,
on bir yaşken daha; önümüzde yaşanacak o kadar çok
yaşla besleniyoruz ki, yaşımız ancak sizin gözyaşlarınız
ile tamamlanacaktı sanki, sizin, unutulmuş anılarınızla..
gece yarısı gelmiştiniz bize. kalaşnikofun ucunda bir bıçak..
oysa savaşlar artık, öyle göğüs göğüse verilmiyordu ki..
yine de, güven veriyor sanki, zamana sürgün sözleriniz ..
yatılı günlerin penceresinden bakınca, o gün öldürülüp
sürüklenen miydiniz diye, ne zaman vurulmuş birini
görsem, ayaklarına kadar yerleşiyor gözlerim;
çıplak ayaklarınızın akşamına..
xozat.. morgun kapısı açık..açık yaralarıyla sokağa
uzanmış çıplak ayaklar..eski
, kanlı battaniyeler..
okuldan çıkışı çocukların.. çocuklar..
hiç detay/: gel otur, can dayandı gırtlağa, gel otur;
sümbülün dağları var bilsinler, gel; sümbülün
ağrıları,dağardıları..
en iyi yerinde zamanın, görmüşlüğü var, hayal izleri..
mutlulukta mutsuzluğu vardır insanın..gel otur. bunca hayat
kırığı, bunca kıran birikti şuncacık ömründe..sen taşınırsın da,
el taşınmaz içinden; insan gider ve gitmeyi bırakmaz ardı sıra
kuşların mı kaldı oracıkta, oracıkta ölmüşlerin mezar
başlarında. hayalinin aynasında..
sual: acılar mı büyüttü
, anılar mı peki, sen söyle
rüyamı anlatıyordum, yatağına uyumuşum.
solgun kırlara da büyürmüş çayırlar, solgun çocuklara da..
mayıs’07
üzgün ağaç ağıdı
eskiten@gmail.com
Yorum Yok