dünyanın yalnızlığına üzüldüğüm için: akın yanardağ
dersim gazetesi
„saad bo jîar u dîyare ma waxté merdayo /zé gul û sosinon ra bî ma re welat bî“
tilsimê kırmancîye, mehmet çetin
güz öreni sesimizi ve cismimizi aşarak çarpıyor bize. oradayız ve o dikenleri içinde kalbimizi tutuyoruz. elimizi çekiyoruz o güz öreni ile ama işte kucaklıyoruz da bu ateşi. safımızdayız, hiçbir şey teslim alınamaz tarafımızda; bir ağaç kovuğunda da olsa doğal halimizle yanmayı biliriz yine. bir mesel ile geldik aleme, bir mesel ile gideriz. bir insan geldi diyeler; uzun, realist ve romantik. bir kar yağdı ki unutulmadı o yıl, bir sel koptu koca koca ağaçları devirdi diyeler. kasım öreniydi; onu bekleyenlerin ömürlerine sığmayacak denli kara gözleri, sivri inadı ile şarkılarla geçti aramızdan geçti diyeler. iz bırakmış bir doğa olayının kendini zihinlerde sürdürmesi gibi, toprağımıza ektik biz onu, çünkü o, oklarını aramızda olmayanların düşleri için sapladı, kalbi kızıl idi, eski yoldan gelmişti. sözleri sevgiyi kucaklar, zamanı aşkhali ile örerdi.
ses ordan geliyor. zaman ordan akıyor ama kendini yazdırmış, ölümü bekletmiş bir ağaç nasıl direnirse damarındaki çekilmeye, öyle çekildi sular, kuraklaşmayı öyle başlattı çöl. direnmeyle, karşı koymayla, öznesini direterek. hayatla ölüm arasındaki bu çekişme işte, bütün bir boşluğu, yeri doldurulamayacak bir aralığı ortaya çıkardı. zaman düzdü, uzam kendi bedeni içindeydi, çöl yuvası içinde gizleniyordu sis. tül inceliği ile oluyordu her şey. kendini sezdirmeden, fark edilmeden damardaki kanı kendiyle değiştiriyordu. tarih burada kendini kollarından asmış yazgının içinde gizliydi. her gizlilik bilinmeyi de arzular; labirentinin inceliğini, detayını ördüğü kanalları yeni bir zaman için ufkumuza serer. Devamını oku