Monthly Archives

Temmuz 2020

Blog yazılar

Bir Perdeni İndir Hayat: Akın Yanardağ

BİR PERDENİ İNDİR HAYAT
Sanat ve Hayat Dergisi

  “Biz barışsever bir halktık

Çöl yılanları uyurdu koynumuzda.” E. Yağan

  Ordan geçtik. Yolların başlangıcı ilk hayalimizdi.  Bizi, masalı tekrar eden zamanıyla uzak özlemlere götüren sabah düşleri, öğle gülüşleri, gece nöbetleriydi. Yerimizdi orası. Orada suya kapılıp giden o ince dalın hayaline kapıldık sanki. Bir anımız koparılan dalın acısı olarak kaldı, bir anımız kapılıp giden ırmağın. Atlarımız bu yakada bekliyor ve giderek uzaklaşan siluetiyle güneşin, başımızda paralanan ilk kelime kırıntılarını da alıp götürüşünü kuruyoruz. Zamk adları gibi yapışmış üstümüze kendi elbisemizin, yırtılan elbisemizin, üç kuruşluk elbisemizin sesimizle, kavlimizle nerden gelip nereye gittiğini kuruyoruz. Unutmak mıydı? Değildi unutmak: o elbiseler, o yıllar, o hiç geri gelmeyenler şurada, yanımızdaydı. Söylence değildi gördüğümüz. “Her yerde senin peşinde olacaklar, çünkü sen ağaçları kestin” dediğiydi Maasilerin. O ağaç, o köksapıyla hiç bırakmayacaktır onun yakasını. Ninnisini kendi zamanının hamuruyla yoğurmuş Maasiler, seslerini hiç yitirmeyecektiler işte; seviyorduk bu öfkeyi. Dağların ufku, sözlerin ufku, hayatın ufkuyuz dedik. İçindeyiz ve dışındayız onun; sesini harcayan boğazındayız, dil tellerinde, bağırsak kurdundayız. Günleri özleyen bu yakasındayız. Kesip götürmediğimiz ağacın, vurup yemediğimiz geyiğin, şirkin dil boğazındayız. Lanetli alınyazımızdayız. Unutmak mı? Değil unutmak.
 
Bir perdeni indir canım hayat, bir ışığından sızarız biz. Yatılının camlarına doluşmuş bakıyorduk. Gece henüzdü ve karartıları görünüyordu askerlerin. Üç gerillayı, yatılının aşağısındaki çöp bölgesine doğru sürükleyip götürüyorlardı. İncinmesin diye ayakları, incinmesin diye yerde sürüklenen bedenleri onların, gözlerimizi kapatıp başımızı çevirdik o zaman. Çevirdik ve başka bir anıyı konuştuk. Nasıl olabilir dedik, gündelik hayat öğretisi miydi bu? Öncesi seslerin zihne yerleşmesi, sonra haberlerin dolaşması; çatışmanın sürdüğü gün boyu, köyde olağan bir şeymiş gibi gündelik işlerin sürmesi, tedirginliğin bastırılması böyle nasıl? İşte geldiler diye anlatıyor, görünüşte eksik değiller. İkişer ikişer geliyorlar, evlerin yukarısına ve kapının önüne iki kişi bırakıyorlar. Köyü dolduran bir mırıltı gibi, karıncaların seslenişi mi olur, öyle diyorlar. Gün boyu süren çatışmayı, akşam saatlerinde geçip gitmişlerdi. Araziyi biliyordular. Günün hangi saatlerine dek neyin ne biçim alacağını biliyordular. Bu dağları, bu meşe ağaçlarını onlar büyüttüler, onlar suladılar. Gövdesinde onlar yetiştiler. Köylünün sakinliği, hayırhah bir tedirginlikle gelen haberleri kulaklara iletmesi de işte bu yüzden. Devamını oku

Genel Kırmanckî yazılar

Kayıp Seslerin izinde: Suredar*/ Akın Yanardağ

“Yani çocuğun sesinden anadiliyle havalanan o ilk sözcük,
o ilk hece, o ilk harf, ana dille ‘iqrar vermek’ olarak ele alındığında..” (M. Çetin)

Bir Minnet Albümü

Bu sesler nereden geliyor? Suredar albümü için Agos Gazetesi’nde  yayınlanan bir söyleşide geçiyor bu cümle. Evet, bu sesler nereden geliyor? Bu coğrafyadan; Mehmet Çetin’in dediğiyle ‘egemenlerin fiziksel, ruhsal, duygusal vb. pek çok alanda yaralı bıraktıkları bu coğrafyadan, yani bu dağlardan, bu ırmaklardan, bu evlerden..

Mehmet Çetin ile Umut Akar’ın ortak çalışması olan Suredar**, 2010 yılında Kalan etiketiyle yayınlanmıştı. Albümdeki şiirler Mehmet Çetin’e, müzikler ise Umut Akar’a ait. Kısa sürede tükenen bu çalışmayı tekrar hatırlamak ve hatırlatmak niyetindeyiz, ki öyledir; bazı şeyler tektir, özeldir. Kendi öncesinde, şimdisinde ve ötesindedir. Dili, teması, içeriği ve derinliği ile bütünselliğini ifade etmeye çalıştığımız bu albüm

, uzun yılların birikimi, deneyimi, aktarımı ve içtenliği ile, beden ve ruh arasındaki uyumun, Kırmanc geleneğinin kadim sesleri ile harmanlanması anlamında da içine doğurduğumuz hayata bir minnet albümü aynı zamanda. Kadim olanın, öncel olanın gündelik ve verili anlamlarının dışında bir sürekliliği, sözünü yükseğe astığı bir kalıcılığı vardır. Gelenekle kurduğu ilişkinin geleceğe aktarımı anlamında da Suredar’ın dinlerken kulağımızda kalan tınısı, ‘bu sesler nereden geliyor’ dedirten iç seslenişi işte buradan geliyor. Raa Sure adında bir çalma tekniği üzerine çalışan Umut Akar’ın, albümdeki şiirlerle kurduğu mana ilişkisi de yine buradan..

‘Var Olan Bir Şeyin Yok Olamayacağı..’ Devamını oku