Monthly Archives

Haziran 2022

Günlükler Şiir

doğmamış

düşündüm,
o da beni düşünmüş müdür diye değil
hakkımda yanılmış mıdır diye de değil
düşündüm onu
beni nasıl kurtardığını
adımla nasıl ilgilendiğini
temiz ve lekesiz bir hayata nasıl yaklaştırdığını

seviyorum diye değil
sevmediğim halde düşünüyorum

Blog yazılar

Arkandan el sallayacağımı bilmeden*: Akın Yanardağ

Tarihi hatırlamamak benim yazgım sanırım. İlk tanışmamızda kitabım çıkmış mıydı, onu da hatırlamıyorum. Ben onun izleyicisi, takipçisi ve okuruydum. İstanbul’a taşındıktan sonra sık sık görüşür olduk. Bu defa uzaktan seveni değil, kardeşi oldum. İstanbul’da Mehmet Çetin’in evinde, ne zaman gelse ilk olarak kitaplığa yönelir, sürekli yolcuklarının ve ev taşımalarının telaşıyla sağa sola verip dağıttığı kitaplarından kalan izleri, tanıdık sözleri, oluşmuş boşlukları bulup çıkarır ufkuma sererdi. Artık nereye gitse beni de çağırır, nereden dönse bana yönelirdi. Şiirini kurduğun damarı sürdür, derdi; edebiyatını yalınlık üzerine kur, içindeki damarı besle ama o damarı öte âlemlere, öte sulara, öte rüyalara da taşır. Güncelin içinde boğulma, geçmişin virane boşluklarında çok kalma, geleceğin tozlu raflarını temizle şimdiden, ardını önüne al, rüzgârın yönünü değil kokusunu al yanına.

Zaman genişti, aralıklar ise kısa. Ama yol, kendi hazırlığını yapıyordu.  İlk o zaman mı görmüştüm? Kuşkusuz Mehmet Çetin tanıştırmıştı bizi. Erdal Ceviz’in Seyr-î Mesel mekânında o gün, Çayan Demirel’in belgesel gösterimi ve kısa bir şiir dinletisi olacaktı. Dört geniş zaman, dört geniş ırmak, dört gövde gecesi idi; hayatı kuranların ortaklaştığı düş. Niye geniş, niye ırmak, niye gövde, niye düş? Yurdum dediğim bir iç denizin sonsuz adacıklar oluşturup dünyanın sokaklarına saldığı sürgünler miyiz biz? Devamını oku