Browsing Tag

mehmet çetin

Blog yazılar

viva gitmek, viva komünya: mehmet çetin

döğüşkenlik ve incelik: mehmet çetin.

“sor bize bu nasıl bir çağdı diye
bu ne gürültü, ne yangın böyle”
mehmet çetin, taşa hatıra

piya’dra
“II.

yaşlıların komünizm zamanı yüzlerini görmüşüm
çim biçiyor resim yapıyor çit onarıyorlar süs için
balık tutar gibi yapıyorlar ırmak akışınca tembel
merhaba diyorlar tanımadıkları her gelip geçene
gülüşler nilüferler eşliğinde suya inerken söğütler

gülüşler nilüferler eşliğinde suya inerken söğütler
breukelen diye bir köyde henüz açılıyordu kafeler
tembellik hakkını kullanıyordu sandalyeler ve gün
daha yavaşlatıp zamanı ıslığına doladığı rüzgâr ile
kainatın hızı insanın da tabiatı olsun diyordu sanki

diye diye alıp buraya kadar getirmişim kendimi
onca tutsaklık onca evbark dünya halinden geçip
bir gül bulmuşum henüz açılan kırmızısına oturup
düş gördüm: insandır doğanın en eksik şarkısı diye
piya’dra ırmağının kıyısına oturup ağlamadan önce”

kekemece

pergelin merkezi

cialis uk

, 463px” srcset=”https://yirmibirmart.com/wp-content/uploads/2021/05/sair-yazar-mehmet-cetin-yasamini-yitirdi-803138-5.jpg 720w

, https://yirmibirmart.com/wp-content/uploads/2021/05/sair-yazar-mehmet-cetin-yasamini-yitirdi-803138-5-300×167.jpg 300w” alt=”” width=”463″ height=”257″ />
mehmet çetin’in düş referansı, onun ütopyasını bugüne çağırma halidir. insanın geldiği/getirildiği noktaya itirazını, buna müdahil olma hali ile düşünü kurduğu dünyayı bugünden yaşama özlemidir. bunu, yazın ve politik hayatında, kendi etki sahasında bir hayat bilgisi olarak ortaya koymuştur. hayatla kurduğu bağı; geldiği, geçtiği ve konakladığı yerlerde kendinde cisimleştirmiş, canlı kılmıştır. emirali yağan’ın “o, bir pergelin merkezidir. biz etrafındakiler, biz yanındakiler hep o pergele göre tarafımızı ve yönümüzü belirlemişizdir” sözü mehmet çetin’i bu anlamıyla iyi ifade eder.

Devamını oku

Blog yazılar

dünyanın yalnızlığına üzüldüğüm için[1]: akın yanardağ

dünyanın yalnızlığına üzüldüğüm için: akın yanardağ
dersim gazetesi

„saad bo jîar u dîyare ma waxté merdayo /zé gul û sosinon ra bî ma re welat bî“

tilsimê kırmancîye, mehmet çetin

güz öreni sesimizi ve cismimizi aşarak çarpıyor bize. oradayız ve o dikenleri içinde kalbimizi tutuyoruz. elimizi çekiyoruz o güz öreni ile ama işte kucaklıyoruz da bu ateşi. safımızdayız, hiçbir şey teslim alınamaz tarafımızda; bir ağaç kovuğunda da olsa doğal halimizle yanmayı biliriz yine. bir mesel ile geldik aleme, bir mesel ile gideriz. bir insan geldi diyeler; uzun, realist ve romantik. bir kar yağdı ki unutulmadı o yıl, bir sel koptu koca koca ağaçları devirdi diyeler. kasım öreniydi; onu bekleyenlerin ömürlerine sığmayacak denli kara gözleri, sivri inadı ile şarkılarla geçti aramızdan geçti diyeler. iz bırakmış bir doğa olayının kendini zihinlerde sürdürmesi gibi, toprağımıza ektik biz onu, çünkü o, oklarını aramızda olmayanların düşleri için sapladı, kalbi kızıl idi, eski yoldan gelmişti. sözleri sevgiyi kucaklar, zamanı aşkhali ile örerdi.

ses ordan geliyor. zaman ordan akıyor ama kendini yazdırmış, ölümü bekletmiş bir ağaç nasıl direnirse damarındaki çekilmeye, öyle çekildi sular, kuraklaşmayı öyle başlattı çöl. direnmeyle, karşı koymayla, öznesini direterek. hayatla ölüm arasındaki bu çekişme işte, bütün bir boşluğu, yeri doldurulamayacak bir aralığı ortaya çıkardı. zaman düzdü, uzam kendi bedeni içindeydi, çöl yuvası içinde gizleniyordu sis. tül inceliği ile oluyordu her şey. kendini sezdirmeden, fark edilmeden damardaki kanı kendiyle değiştiriyordu. tarih burada kendini kollarından asmış yazgının içinde gizliydi. her gizlilik bilinmeyi de arzular; labirentinin inceliğini, detayını ördüğü kanalları yeni bir zaman için ufkumuza serer. Devamını oku

Genel Kırmanckî yazılar

Kayıp Seslerin izinde: Suredar*/ Akın Yanardağ

“Yani çocuğun sesinden anadiliyle havalanan o ilk sözcük,
o ilk hece, o ilk harf, ana dille ‘iqrar vermek’ olarak ele alındığında..” (M. Çetin)

Bir Minnet Albümü

Bu sesler nereden geliyor? Suredar albümü için Agos Gazetesi’nde  yayınlanan bir söyleşide geçiyor bu cümle. Evet, bu sesler nereden geliyor? Bu coğrafyadan; Mehmet Çetin’in dediğiyle ‘egemenlerin fiziksel, ruhsal, duygusal vb. pek çok alanda yaralı bıraktıkları bu coğrafyadan, yani bu dağlardan, bu ırmaklardan, bu evlerden..

Mehmet Çetin ile Umut Akar’ın ortak çalışması olan Suredar**, 2010 yılında Kalan etiketiyle yayınlanmıştı. Albümdeki şiirler Mehmet Çetin’e, müzikler ise Umut Akar’a ait. Kısa sürede tükenen bu çalışmayı tekrar hatırlamak ve hatırlatmak niyetindeyiz, ki öyledir; bazı şeyler tektir, özeldir. Kendi öncesinde, şimdisinde ve ötesindedir. Dili, teması, içeriği ve derinliği ile bütünselliğini ifade etmeye çalıştığımız bu albüm

, uzun yılların birikimi, deneyimi, aktarımı ve içtenliği ile, beden ve ruh arasındaki uyumun, Kırmanc geleneğinin kadim sesleri ile harmanlanması anlamında da içine doğurduğumuz hayata bir minnet albümü aynı zamanda. Kadim olanın, öncel olanın gündelik ve verili anlamlarının dışında bir sürekliliği, sözünü yükseğe astığı bir kalıcılığı vardır. Gelenekle kurduğu ilişkinin geleceğe aktarımı anlamında da Suredar’ın dinlerken kulağımızda kalan tınısı, ‘bu sesler nereden geliyor’ dedirten iç seslenişi işte buradan geliyor. Raa Sure adında bir çalma tekniği üzerine çalışan Umut Akar’ın, albümdeki şiirlerle kurduğu mana ilişkisi de yine buradan..

‘Var Olan Bir Şeyin Yok Olamayacağı..’ Devamını oku

Genel Ütopiya

Aydınlık Sorgular: Özgür Düşün Dergisi/ Mehmet Çetin

Zorunlu ön açıklama: Özgür Düşün’de sürdürülen ‘soruşturma’ya yanıtlarımızın gecikerek gelmesinin nedeni bizatihi kendimiziz. Yani, arkadaşların ısrarla takip etmelerine karşın yanıtları zamanında iletememiş olmakla ‘aydın sorumluluğumuzu zamanında yerine getirmediğimizi en baştan ve peşinen beyan etmek isteriz. Ancak..

1- “Ben aydın değilim”: …ancak dediğimiz yerden başlayarak ilk sorunuzu yanıtlamaya çalışalım: uçurumun öte yakası olarak tanımladığımız elli yaş sınırda bir insan olarak, şu ana kadar kendimize sanırız hiç ‘aydın’ demediğimizi en baştan söyleyelim. Bu tutum başlangıçta belki sezgiseldi ama doğru ya da yanlış, hayli zamandır farkında bir tavır alışı içerdiğini söylemeliyiz. Kendisine hemen hiç ‘aydın’ dememiş birinin ‘aydınlara dair bir soruşturmanın muhatabı kılınması ne derece doğru bilmiyoruz ama söz hakkı tanıdığınıza göre kimi yaklaşmalarımızı paylaşmak isteriz.
Böylece, ‘aydın kimdir’ in bizde ve kanımızca çağda da ilgiye değer bir karşılığının olmadığım da söylemiş oluyoruz. Evet, bunun da algı sürecinden başlayarak, kavrama ve kavramlaştırma süreçlerinde, farklı bir tarih okumasında ve nihayetinde de bir zihniyet dünyası meselesinde saklı olduğunu ve bu anlamda tam da Batı-Merkezci bir yaklaşım olduğunu görmemiz gerekir diye düşünüyoruz. Avrupa-Merkezci zihniyet dünyasının ürettiği kavram ve dayatmalardan kopuşu yaşayamıyor oluşumuz, soruyu tersten okumamıza pek olanak tanımıyor. ‘Aydın’ , aydınlanma çağı ve sürecine karşılık düşen sosyo-toplumsal ve tarihsel bir tekabüliyettir, 21. yy.ın sorunu olmaktan da çıkmaktadır, o kadar! Devamını oku

yazılar

Gül ey saf çelişki: Akın Yanardağ

“Biz ikimiz? Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz?
Ne bekliyoruz? Bizi bekleyen ne?” E. Bloch

1.İşte merdiven. Orda dinleniyor asansör. Onu kullanmayacaksın. Merdiveni kullandığını görecek herkes. Birazdan göreceksin ellerinin uzaklaşmasını, kendini çekmesini, sürmesini; kimin ne düşündüğünü, ne kurduğunu, kendini nasıl çekip getirdiğini buraya. Daha önce yazıldı mı bu, yazılmıştır. Söylendi mi, söylenmiştir. Geçip gidilen, varıp gelinen her şeyle birlikte gireceksin oraya. Duygunun dip akıntısından eser olacak mı, olacaktır. Haberini almıştın, bir değil bir kaç yerden. Omuzları hoş görüntülerle parlamış, güzel kıyafetler eklenmiş, süslenmiş günlerini onun. O süsü görecektin. Unutulmuş mu bazı sözler, görecektin. Yaşanmış mı bazı durumlar, anlayacaktın. Etrafta sözler, gülüşler, tatlı telaşlar var. Dışarıda hava soğuk ama içerisi sanki yaz evi. Kanatları kırılmış sözler işitince bir an, duygunun ilk başlangıcını yitirince yani balkona çıkar gibi geçeceksin, o da tersi yöne doğru geçer gibi yapacak. Aslında sen ona o da sana geldi buraya ama bir selamlaşma olmayacak, iki çift söz edilmeyecek; bu mutabakat kendiliğinden sağlanmıştı aranızda. Kararlar önceden alınmış duygulara göre verilecek. Merdiveni kullanmam da bu yüzden. Merak, arzu, istek boca edilmiş bir şekilde yüz ifadelerinden okunacak, o bir kaç saat böyle geçecek. Üstüne gelecek senin o birkaç saat, suçunun, itirafının, önceden söylenmiş olanın. Kendini belli etmiş olanın. Başkalarıyla konuşacak, sigaranı onlarla içeceksin. Orda olması istenenlerin üstünü örtecek bir şey olacak bu. Herkesin birbirini tanıdığı bu mekânda yükün buydu senin. Burada. Doğallığını yitirecek olan davranışlar arasında Devamını oku

Şiir

cherie: mehmet çetin

ama sen mi çağırıyorsun ben mi geliyorum
durmadan tarih düşü gören bir eski cafede
edithpiaf şarkısına mı çağırıyorsun beni
sen. eski sokak şarkılarınca
dokunaklı. ay kaçağı. ürkek kuşlar dalı
cherie. sesinde derin titremesi var bir nehrin
sayfaları açık unutulan kitaba benzeyen yüzünle

okuyorum nasıl da güzelleşiyor yeryüzü
ne çok umutlanıyorum yaza hazırlanıyoruz
cherie, bahar gibiyim tavernie des halles’de..

mösyö, bir demi daha lütfen. yazılmalı bu şarkı
kentin en mahçup yerine akıp gidecek çünkü
seine nehri. ortayerinden kutsayıp paris’i
ortayerinde kalbim

tavernie des halles’deyiz. bizimle, yaşlı leo bile Devamını oku

Söyleşi

Akın Yanardağ’la söyleşi /Erkan Bulut

Zaman yeni ağıtlar yakıyor yüzyıla

Akın Yanardağ’la söyleşi /Erkan Bulut

Şiir, hakikat üretimine katkıda bulunmalıdır

“Zaman yeni ağıtlar yakıyor yüzyıla” diyorsun. Şiirlerinde de yüzyıl vurgusu yapmışsın. Yüzyıl vurgusunun sebebi nedir? “İnsan kendinin sürgünüdür” demişsin sen kendi sürgünlüğünü nasıl anlatırsın?

Nasıl ifade edilir, düşünmek lazım ama, bu yüzyıla ‘sürgünler’ veya ‘soykırımlar yüzyılı’ ifadesini kullanmakta tereddüt ediyorum. Bu yapılanları meşrulaştırmak olabilir. Sanki başka türlü yapılamazmış izlenimi yaratabilir. Belki yani, bilmiyorum. Öte yandan yok etmeye yönelik uygulamaların bu yoğunlukla ve bu denli sistemleştirilerek yaşandığı başka bir dönem var mıydı? Emperyal aşamanın, uluslaşmanın beraberinde getirdiği yıkımlar bunlar. İnsanın kendi sürgünü olması da bununla birlikte düşünülebilir sanırım. Ötekileştirmeyle

Buy Amoxil UK

, sürgün etmeyle, baskıyla

, yakıp yıkmakla insanın kendi olma araçlarının da elinden alındığı, kendinden uzaklaştırıldığı birtakım sonuçları oluyor bunun. Şunu görüyoruz artık, insanın içine doğduğu, sokağında dahi kendini oralı hissedememesi ile dünyanın öbür ucunda doğduğu sokakla arasında hissettiği mesafe nerdeyse aynı. Benim sürgünlüğümün de bundan kopuk bir yanı yok. Dağınız bombalanıyor ve siz o ağacın, otun, kuşun içindeki o canlı hayatın iktidarlar tarafından nelere maruz bırakıldığını görüyorsunuz. Doğa çaresiz değil elbette. İnsan da çaresiz değil. Hayat başka olanaklar da biriktiriyor ve bunu görünür kılıyor. Çünkü tüm bu zulümlere karşı ‘hayır’ diyen, birlikte yaşam olanağını, hayatı çoğaltmanın düşünü kuranlar da var. Bir birikim var, özellikle Orta Doğu gibi bir yerde bu birikimin kendini çoğalttığı bir Rojava örneği var. “Çağın direnişi” diye de adlandırılan Afrin direnişi böyle bir karşı koyuşun, böyle bir bilincin pratiğini anlatıyor bize, hayır diyebilmenin olanaklarını..

Devamını oku

Blog Genel Şiir yazılar

İNSANI YADIRGATAN DİZELERİN ŞAİRİ

Çünkü şairin şiirlerinde anlam ve estetik bir ölçüde dizelerin derinlerine gömülmüş durumdadır. 

Mehmet Akkaya

İnsanı yadırgatan dizelerin pek çok yerli ve yabancı şairi bulunuyor. Bunlardan birisi de yakın zamanlarda tanıştığım genç şair arkadaşım Akın Yanardağ’dır. Vaktidir (Sur Kitap, 2018) adlı şiir kitabını bana imzaladığı günlerde M. Proust okumaları yapıyordu. Akın, “okuyarak” yazan şairlerden birisi. Son on yıldır şiire yoğunlaşan Yanardağ’ın daha evvel yayınlanmış Üzgün Ağaç Ağıdı (Sur Kitap, 2014) ve Aşka Şirk Günleri (Sur kitap, 2015) adlı şiir kitapları da bulunuyor. Bunları daha evvel okumuştum ama üzerine yazma imkanı olmamıştı. Şimdi her üçünü de konu ederek yazmak istiyorum.

Akın dostumun şiirlerinin, şiir geleneğimizin neresinde yer aldığını, nasıl bir pozisyonda bulunduğunu, dilini ve üslubunu, ayrıca yöntem ve amacını kestirebilmek için yakın tarihimize kısa bir göz atmak gerekiyor. Çünkü Akın’ın şiirlerinde geniş bir mekan, geniş bir zaman yanında alışılmışın dışında dize kurulumlarıyla insanı yadırgatan bir form bulunuyor. Böyle bir formun, arkaplanında buna imkan veren bir geleneğin bulunması gerekir. Şair bu geleneklerden beslenerek anılan şiirleri kuruyor olmalıdır.

Devamını oku

Şiir

cihan ağacı*: akın yanardağ

                               insan ki bir sese gelir bazen

zamana mesel kalan geceler/ seher hasreti ile hatır-

latırdı sesini: sözler eski yerine, sesler yerlerine

ateşten emanet közler de küllerine..

 

hatırlansın o halde, esirgenmesin: niye alınterini

severdi düş, niye hep aşkla gelirdi bize, keder..

Devamını oku