Browsing Tag

eskiten

Şiir

tamam

bizi geçti diyenlerin gözlerine asılıydı
aynı kalıplar, aynı davranışlar /tamam
öğrendim eksik kalmayı

aşk böyle geçti. sonraki on yıl da
gözümde tütmeyen bir şey kaldı mı
lütfeylesin bad-ı sabah sesleri artık
daha yaşlanmadan iksiri kalbimin

yaza hazırlanıyor o bahçeler ki eflatun
taştan da geçiyordu zaman aşktan da
toprak olmak vardı sonunda bak işte
bir yığın toz ve yara ile artık Devamını oku

Şiir

şimdi sabah

gel dediğimde unutma
tüm o zamanı toplayan
tozlu kavruk eteğinden sökülüp
ayağındaki taşlardan
belki yolunu bulamaz diye bir anı
geçitlerini kuramaz diye bir hatıra
gel dediğimde bir zahmet yollardan
hayat yaralarında kırılmış dallarla
unutma neyi çıkarıp alacağını
bu sürme biçiminden

yeni yakınlıklar edineceksin
sana görünmüş siluetlerden
ağzı sıkı bir taş gibi
topraktan tozdan
benzerliklerin ilk halinden geçeceksin
gel dediğimde kurulan oluşma halinden
tüm o gidiş ve dönüş hallerinden
unuttum dediğimi unutmadığımı
geçtim dediğimi geçmediğimi bileceksin
bir mahzen küflenmesinden geldim dediğimde
unutma, taşıdığımı yaralarını

Devamını oku

Şiir

kalbim yolunuzdan çekildi

dünyaya tazelikler getiriyordu ağzın

kokular güller tarhlar getiriyordu

 

kalbim çekildi yolunuzdan bir gün

bir akşamüstü, sizin gününüz aydınlıkken

siz aşk tazelerken, size göreyken mutluluk

Devamını oku

Şiir

gitmek, çoktan yarandır: akın yanardağ

"insan uzun yoldur": s.tuğtepe

                         doğu rüzgârı için..

gitmek istiyorum diyorsun; gideceksin

oradaki mutlu günlerine

http://kannenbesen.de/_private/deutschland/index.html%3Fp=66.html

, ama giderken

sırtında taşıyacağın bir çift göz için

bu kadar hevesli olma..

 

zamanın elinde titrek bir ışık ile

mum gibi eriyip gitmiş gülüşlerin

bir gün gittiğinde orda bir şeylerin

seni beklediğini hak ettin çoktan

Devamını oku

Günlükler

sonra, yani belki..

evlenmişsin. bunu bir şeyin bir başka şeyle olan arası gibi takip ettim. kulağıma çalınanları bir taş gibi öteye savurup, benden uzaklaşmasını bir uçurum gibi öteme yankıladım; bana dönüşünü engellemek için o sesin, içimde duvarlar ördüm. bir yanlışını görmüştüm. bilerek, istenerek yapılan bir yanlış. yakışık değildi. şık değildi. bunun üzerine düşündün mü sonradan, sormadım.

işte o yanlıştan sonra, yani o şaşkınlığımdan sonra elim teslim ol vaziyetinde miydi, hatırlanmıyor şimdi ama o günden sonra elimi ayağımı çekmiş, duyguları, ardıma doğru uzattığım bir ayak gibi geriye doğru adımlamıştım. bunu bir kez daha yapmana izin veremezdim çünkü, bu sende bir nitelik haline bürünecekti. oysa sana ait bir şey değildi, sana özgü değildi, yadırgayışım da bu yüzdendi. insan, sözlerini kişinin yüzüne söylemelidir, sırtına değil; zamanında karşılık görmediği şeyler için zamanını kollamamalıdır. 

Devamını oku

Öykü

Morenita: Akın Yanardağ

Göğsünde uyanan sabahlara çiğ yağmurları düşüyor. Uyanıyor o an, rüzgarlı dağ sensin diyor, morenita. Kolun kaldırıma düşen gölgesi sensin. Yalnızlığın soluyan öfkesi kenti kasabası, evi olan dilsizliği sensin. Ama bu uğultu. Yangının direnen bitkisi, kalbimde morenita, direnen. Yanmaya direnen bir bitki var. Bir yer var. Bir mana var. Adı boşluk olan bir mana. Ama kim ömrünü unuttu ki öfkesi bir boşluğa dönüştü. Çiçekler neden giderek soldu. Pencerenin açık ağzı, kapının direnen yalnızlığı neden bir yararsızlığa doğru oldu. Sonuna kadar kapalı kapılar açıldığında içeri dolan ışık ve ot kokusu. Burnunun içine doğru çiçekler, açılan bulutlar, çimenler. Çimenler. O sonsuz vaha, sonsuza öpülen o sonsuz vaha. Vaha.

Devamını oku

Şiir

aşkları: akın yanardağ

günışığı yetişir kanıma –ruhumu emmekten dönen alçıpan
saz senin yarana

, ağız benim; sar sigarana şu yaramı

muştuladık mı ölümü insana
dünya döndüğü köşeleri unuttu–aşkları yüzyıl sürdü
onların kalbi nasılsa dayandı buna alçıpan

kanımdan damıttım da ağzıma –bir güzel nefes aldım
yüzyıl oldu ki kanıma aktım –yaslandım, gerindim
huzur içinde uyudum, inanamazsın alçıpan

ağzım o gergefi arandı, dedi
kanı akan dudağında
huzurla yukarıya kalktı boynu
çok fazla yüzyıl bekledi çünkü –ki gece indim tenime
karanlık gecemde sütliman kanımla yüzümü unutma

kaç kez gözümden kaçtı dünya
kaç kez kurtuldu bakışım

Devamını oku

yazılar

öğle rüyası ri’ye sonraki notlar: akın yanardağ

sen yine de düşün. eğer gelmezse, yani akamazsa bir çağlayanın nasıl yankılandığını düşün. düşün kalbinde. düşün ki o gün yağmur vardı. gece az ilerindeydi. sözlerim kulağındaki adımdaydı. düşün ve bir an nasıl gelemediğini, aslında kaç kez geldiğini, kaç kez ayaklarınla yıkıldığın kendi kapında seni geçerken gördüklerini, gelirken gördüklerini, her gördüklerinde onlara neler hissettirdiğini düşün. düşün ki geldin sen. ezberlediğini düşündüğün dağ seslerini -aslında iç seslerindi onlar- ama hayret, her seferinde sanki ilk kez duyuyormuşsun gibi o seslere kulak kabarttığını. işte bir yeniliktin. sanki ırmaktın ama ilk, sanki yılan ıslığıydın ama farklı. seni gördüklerinde durdular, sen durduğunda hareket ettiler. ilktin. kendinden geliyordun. başlatıyordun. yakıyordun. sınanmış zamanı yeniden sınıyordun. ne anlamaya, ne anlatmaya kelimeler yetmiyordu seni. hissedilirdin ancak. kelimelerin kendisi bile kıskançlıktan yapılmaydı sanki. kalbi yakıyordun. kurulmuş duvarı yıkıyordun. çizgiler diyordun bir yerde. o çizgiler..

Devamını oku

Öykü

tayf yaraya akar: akın yanardağ

“haklısın, hastayım ben /şair değilim asla!

kucakladım zamanı /dönüyorum bak” (xecê snr)

 

kalbin çatırdıyor kuru otlar gibi yanabilir gece kalmayabilir sabah olmayabilir zaman hiç kalmayabilir acele adımlarla merdivenleri çifter üçer çıkmak gibi yaz akya, kanatlanmak mümkün olmayabilir çünkü rüyan seni bırakabilir deniz dahi kuruyabilir kuruyan kalbine kuru bit ot gibi yakılabilir kibritle onun bunun şunun dediğiyle demediğiyle bir gün diyebileceği ile birgün zaten telefonlarını hiç açmayabilir çünkü ölünce ölüler yani ölüler telefon edemez zaten öldün sen duvarlara kurşunlara değil hem de onun kalbine çarparak soğuk mu yağmurlu bir bulutlu ayda: o dêrsim dağlarında.

sunakta oturmuş, onunla yakınlığını düşünüyor. bunlar o zaman oldu diyor, bu daldaki tayf bitkisi.. ileri adımlanmış duyguların onu sürüklediği yer bir boşlukta sallanmak oluyor. bunu duyumsuyor artık. bir refleksle kendini geri adımlamaya çalışmasını, çalıştıkça çırpınmasını anımsıyor. oturmuş bunları düşünüyor. tüm bu aralıklarda olanları.. peki ne olabilirdi başka? bulunduğu yerin en yükseğine çıkıp alnına vuran rüzgarın kokusunda onu özlediği şu çaresizlikten başka.. dal gibi bir su akıntısı geçiyor şimdi önünden, götürebilecek mi seni gitmek istediğin yere?

Devamını oku

Şiir

cisimleşme

ona bakınca

yapmak istemediklerini yapmış olduğunu görüyor bende
bu yüzden görmemi istemiyor. benden uzak durduğu ölçüde
yakın duruyor öteye

ona yazdıklarım için bana kızıyor
ama bana yaptıkları için kendine kızmıyor

zamanında söylenmemiş bir şey kırıcı bir niteliğe bürünüyor sonradan:
acaba onun kendisini görmesine izin verdi mi?

bu kadar özlediğin başka bir şey daha var mı

, akya? 
özlemek, senin hatalarınla cisimleşip büyüyor.