Browsing Tag

akın yanardağ

yazılar

kurtarılmış hikayeler: akın yanardağ

(yayınlanmamış notlar için notlar)

“kitaplarımızı, karalamaları düzeltip durmayı
bırakmak için  yayımlarız”
alfonso reyes

tekmil doğu suskunluğa bir mil daha sürdü. unutulmaya direnen bir hafıza gibi sorular soran çağdan bu yana, altından da kıymetli baharatına bulayacağı çeşniyi bulmuş gibi, önceki tarihin akışı tersine hızla fersahlar aştı zaman. o zamandan bu zamana babil’in yüzleri, direnen bir bitki gibi, içerde direnen yerini bulup oturdu. evvelden bu yana yönüne yön katmış kimlikler, ardıllarının huzursuzluğuyla karşılaşınca içerdiği değişiklikleri de hatırladı.  unutulmaya yüz tutmuş silüetler, zamana direnen huylar gibi üşüştüler bugüne. ki arkaik sözler de tanıklık eder buna. bu çağın mı, o çağın mı tanıklığıdır bu? anafor suları gibi biribirine akan öte zamana bırakalım bunu. Devamını oku

yazılar

davayı sürdürmek ya da dağın başı vatandır

akın yanardağ
dersim gazetesi

kalktım dağlı bir ağıt yaktım. bunu dedin. çünkü niye, hayal de eskir zamanla. eski ırmaktı o, kavimler aktı göğünde, ağıtlar yakıldı. birinin yarattığını yıktı diğeri, biri ağız büktü, öbürü diz çöktü. ateşi sürenler suyu da sürdüler. işte sen, sesinde duyulan acılarınla konuşuyorsun. ağıt gibi açıksın. kavlinin ayak izleri seni alıp çocukluğunun ilk öykülerine götürüyor. hayat önlerinde giderek bir kaval sesi, çobanın sönmüş ateşi oluyorsun. yazgını kabullenerek değil ama, taşların yaban gövdesinden uzaklaşarak artık! uzak bir buğu, bir siluet ile ufkuna kazınan toprak evlerin, yeni yapılar karşısındaki hükmünün ne olacağını düşünerek. o şehir, o viran, o ağıt ile /geleceğin değil, geçmişin zamanıyla geçilen. değil ama. hepsi bu değil.. Devamını oku

Söyleşi

Şairlerle kısa kısa: Akın Yanardağ

Buy Cialis Professional UK

, 960px” srcset=”https://poetopya.files.wordpress.com/2021/05/141023230_10159041486778466_1170971633050498290_n3840057001068112961.jpg 960w, https://poetopya.files.wordpress.com/2021/05/141023230_10159041486778466_1170971633050498290_n3840057001068112961.jpg?w=150 150w, https://poetopya.files.wordpress.com/2021/05/141023230_10159041486778466_1170971633050498290_n3840057001068112961.jpg?w=300 300w, https://poetopya.files.wordpress.com/2021/05/141023230_10159041486778466_1170971633050498290_n3840057001068112961.jpg?w=768 768w” alt=”” width=”467″ height=”311″ data-attachment-id=”623″ data-permalink=”https://poetopya.com/141023230_10159041486778466_1170971633050498290_n3840057001068112961/” data-orig-file=”https://poetopya.files.wordpress.com/2021/05/141023230_10159041486778466_1170971633050498290_n3840057001068112961.jpg” data-orig-size=”960

,640″ data-comments-opened=”1″ data-image-meta=”{"aperture":"0","credit":"","camera":"","caption":"","created_timestamp":"0","copyright":"","focal_length":"0","iso":"0","shutter_speed":"0","title":"","orientation":"0"}” data-image-title=”141023230_10159041486778466_1170971633050498290_n3840057001068112961.jpg” data-image-description=”” data-medium-file=”https://poetopya.files.wordpress.com/2021/05/141023230_10159041486778466_1170971633050498290_n3840057001068112961.jpg?w=300″ data-large-file=”https://poetopya.files.wordpress.com/2021/05/141023230_10159041486778466_1170971633050498290_n3840057001068112961.jpg?w=940″ />

Poetopyaya girişte “Merhaba” yerine her şair bir dizesini söylüyor. Hangi dizenizi “Merhaba” yerine kullanmak istersiniz?

Senin duyguların bir sonbahara bakar.” “İnsan ki bir sese gelir bazen.”

İlk şiirinizi kaç yaşındayken yazdınız? Ne hissetmiştiniz?

Hissettiğim şey, kapılmanın sıcaklığıyla ilgili bir şeydi sanırım. Şiirin kendini sezgisel olarak hayatıma dahil ettiği halin yeniliği. On üç yaş olsa gerek.

İlk şiiriniz (yani yayımlanan) nerede ve ne zaman yayımlandı? Ne hissettiniz?

Devamını oku

Şiir

kim, nasıl, neden

çölün gizlendiği alana mı gömdün suyu
bilinmenin dil rüyası seni nasıl inandırdı
-tarihin gergefi yalan
-zamanın rüyası yalan
anladık mı

ne yapsan inanmazdı bedenin
bir mutluluk hazzı olduğuna
-sürgünün bir dil kefesi olduğuna
-gurbetin bir dil kefesi olduğuna Devamını oku

Şiir

bir kez daha: akın yanardağ

bir kez daha

cevr olmuş vücudum
ey rüzgarı tutan tenha
kıyametimi ben bir tozdan aldım
çaputu

, iplik pazarını, turfu
tozlaşan telaşımla geçtim
sığılkent darı bentlerinden
kimse idi o ruhumda
ey yalnız kentleri bilen yolcu
geçmediysem kalbinden
beni de kentlerinden
biri yap
geçsin diye başımın üstünden
atlı rüzgarın
mutsuzum benim
tabiatım
kalbime diktiğin dikenleri
batır daha derine
batır Devamını oku

Blog yazılar

dünyanın yalnızlığına üzüldüğüm için[1]: akın yanardağ

dünyanın yalnızlığına üzüldüğüm için: akın yanardağ
dersim gazetesi

„saad bo jîar u dîyare ma waxté merdayo /zé gul û sosinon ra bî ma re welat bî“

tilsimê kırmancîye, mehmet çetin

güz öreni sesimizi ve cismimizi aşarak çarpıyor bize. oradayız ve o dikenleri içinde kalbimizi tutuyoruz. elimizi çekiyoruz o güz öreni ile ama işte kucaklıyoruz da bu ateşi. safımızdayız, hiçbir şey teslim alınamaz tarafımızda; bir ağaç kovuğunda da olsa doğal halimizle yanmayı biliriz yine. bir mesel ile geldik aleme, bir mesel ile gideriz. bir insan geldi diyeler; uzun, realist ve romantik. bir kar yağdı ki unutulmadı o yıl, bir sel koptu koca koca ağaçları devirdi diyeler. kasım öreniydi; onu bekleyenlerin ömürlerine sığmayacak denli kara gözleri, sivri inadı ile şarkılarla geçti aramızdan geçti diyeler. iz bırakmış bir doğa olayının kendini zihinlerde sürdürmesi gibi, toprağımıza ektik biz onu, çünkü o, oklarını aramızda olmayanların düşleri için sapladı, kalbi kızıl idi, eski yoldan gelmişti. sözleri sevgiyi kucaklar, zamanı aşkhali ile örerdi.

ses ordan geliyor. zaman ordan akıyor ama kendini yazdırmış, ölümü bekletmiş bir ağaç nasıl direnirse damarındaki çekilmeye, öyle çekildi sular, kuraklaşmayı öyle başlattı çöl. direnmeyle, karşı koymayla, öznesini direterek. hayatla ölüm arasındaki bu çekişme işte, bütün bir boşluğu, yeri doldurulamayacak bir aralığı ortaya çıkardı. zaman düzdü, uzam kendi bedeni içindeydi, çöl yuvası içinde gizleniyordu sis. tül inceliği ile oluyordu her şey. kendini sezdirmeden, fark edilmeden damardaki kanı kendiyle değiştiriyordu. tarih burada kendini kollarından asmış yazgının içinde gizliydi. her gizlilik bilinmeyi de arzular; labirentinin inceliğini, detayını ördüğü kanalları yeni bir zaman için ufkumuza serer. Devamını oku

Günlükler

keder

“Ama ben budalalıklarla doldurdum yıllarca bütün boş sayfalarımı.”

Şiirin mi geldi, diye sormuştu, Peyda. Niye sordu bilmiyorum ama, dönüp eski yazdıklarımı bir araya toparlama gereği duydum. Derken günlükler ilişti gözüme. Altlarına yeni notlar düştüm; hüzün varmış meğer ve kabullenme inceliği, görmezden gelme, gördüğünü erteleme.. varmış meğer. Bütün o yaşanmışlık, bütün o geçildiğim hayat kuş bakışı bir manzara sundu hayatıma. Günler kısa, zaman çabuk geçiyor ama ağrı geçmiyor, zaman ve mekân değişiyor ama insan davranışları değişmiyor. Niteliğin artık bir parçası olmuş o davranışlar. Söylenmiş yalan bile hatırlanmıyor, bir kez söylendiği için de bir kez daha söylenmekte beis görülmüyor. Dönüp geçmişi toparlama

, ütüleme gereği duymadan bir sağlamasını yapma gereği çıkıyor ortaya. Devamını oku

Günlükler yazılar

Bu fısıltısından kavimler geçiren yerimizde: Akın Yanardağ

tırmanıyordu patika. keçiler patikası. kim buldu yolunu onun? rüzgar kesildi

, gün elem bir rüyanın içine çekildi. nereye gidildi dün? kırklar dağı el aldığı aliboğaz’ın omzuna yaslandı. kuzey daha serin ama güneyde güller soluyor, geçtik güneyin daha sıcak, çorak arazisini konaklamak için. güneş ki siluettir orada. çöl renkleri kaplamış otların boynu kırılmış sular çekilmiş. ırmağın kolları bir nehri oluşturmuyor artık; sade bir söz değil bu, geçmişi tuttuğu yerde bırakan, urartulardan kalmış yapılarda görgüsünü yitiren, bilgeliğini alan bir şey. tozun ve rüzgarın yoluna kim dağıldı dedik sonra, öldüğünde buraya gömülmüş ve burada yanılmış denizler nasıl çekildi. bir serap gibi dolanıyor zihnimde beyaz dağ etekleri; nasıl çekildi içlere ve nasıl bölündü vadilere bu dağlar. gazap hakkında çok şey söylendi ama yüründü yine; işte bu ormanlar.. bilmem kaç milyon yılda oluştu bu vadiler dendi, ama nasıl büründü halkın ulus bilincine, kalk ve bak her yanda ölüsü kalkmış nicesinde sınanıp gelmiş bu hayat, çünkü niye bak işte ölüsünü kendi gömen ceset daha inandırıcıdır dinlerden.. Devamını oku

Blog yazılar

Bir Perdeni İndir Hayat: Akın Yanardağ

BİR PERDENİ İNDİR HAYAT
Sanat ve Hayat Dergisi

  “Biz barışsever bir halktık

Çöl yılanları uyurdu koynumuzda.” E. Yağan

  Ordan geçtik. Yolların başlangıcı ilk hayalimizdi.  Bizi, masalı tekrar eden zamanıyla uzak özlemlere götüren sabah düşleri, öğle gülüşleri, gece nöbetleriydi. Yerimizdi orası. Orada suya kapılıp giden o ince dalın hayaline kapıldık sanki. Bir anımız koparılan dalın acısı olarak kaldı, bir anımız kapılıp giden ırmağın. Atlarımız bu yakada bekliyor ve giderek uzaklaşan siluetiyle güneşin, başımızda paralanan ilk kelime kırıntılarını da alıp götürüşünü kuruyoruz. Zamk adları gibi yapışmış üstümüze kendi elbisemizin, yırtılan elbisemizin, üç kuruşluk elbisemizin sesimizle, kavlimizle nerden gelip nereye gittiğini kuruyoruz. Unutmak mıydı? Değildi unutmak: o elbiseler, o yıllar, o hiç geri gelmeyenler şurada, yanımızdaydı. Söylence değildi gördüğümüz. “Her yerde senin peşinde olacaklar, çünkü sen ağaçları kestin” dediğiydi Maasilerin. O ağaç, o köksapıyla hiç bırakmayacaktır onun yakasını. Ninnisini kendi zamanının hamuruyla yoğurmuş Maasiler, seslerini hiç yitirmeyecektiler işte; seviyorduk bu öfkeyi. Dağların ufku, sözlerin ufku, hayatın ufkuyuz dedik. İçindeyiz ve dışındayız onun; sesini harcayan boğazındayız, dil tellerinde, bağırsak kurdundayız. Günleri özleyen bu yakasındayız. Kesip götürmediğimiz ağacın, vurup yemediğimiz geyiğin, şirkin dil boğazındayız. Lanetli alınyazımızdayız. Unutmak mı? Değil unutmak.
 
Bir perdeni indir canım hayat, bir ışığından sızarız biz. Yatılının camlarına doluşmuş bakıyorduk. Gece henüzdü ve karartıları görünüyordu askerlerin. Üç gerillayı, yatılının aşağısındaki çöp bölgesine doğru sürükleyip götürüyorlardı. İncinmesin diye ayakları, incinmesin diye yerde sürüklenen bedenleri onların, gözlerimizi kapatıp başımızı çevirdik o zaman. Çevirdik ve başka bir anıyı konuştuk. Nasıl olabilir dedik, gündelik hayat öğretisi miydi bu? Öncesi seslerin zihne yerleşmesi, sonra haberlerin dolaşması; çatışmanın sürdüğü gün boyu, köyde olağan bir şeymiş gibi gündelik işlerin sürmesi, tedirginliğin bastırılması böyle nasıl? İşte geldiler diye anlatıyor, görünüşte eksik değiller. İkişer ikişer geliyorlar, evlerin yukarısına ve kapının önüne iki kişi bırakıyorlar. Köyü dolduran bir mırıltı gibi, karıncaların seslenişi mi olur, öyle diyorlar. Gün boyu süren çatışmayı, akşam saatlerinde geçip gitmişlerdi. Araziyi biliyordular. Günün hangi saatlerine dek neyin ne biçim alacağını biliyordular. Bu dağları, bu meşe ağaçlarını onlar büyüttüler, onlar suladılar. Gövdesinde onlar yetiştiler. Köylünün sakinliği, hayırhah bir tedirginlikle gelen haberleri kulaklara iletmesi de işte bu yüzden. Devamını oku